22 Haziran 2007 Cuma

İnat Kediyi Övdürdü

Dışarıdaki çimenlere bakıp, her birinin üzerine düşen bir parça güneş ışığı ve birkaç damla suyla nasıl hayatta kaldığını merak edip, buna kendimce açıklamalar bulduğum o boş zamanlarımdan birindeyim. Küçük beyinlerini, o minik sinir yığınının zar zor kaldırabileceği lüzumsuz görevlerle doldurup, bir de üstüne adam akıllı bir iş yapıyormuşçasına "çok meşgulüm; hiç bir işe yetişemiyorum" diye dırdır edenlerin hiçbirinin dünya için gereksiz olduklarını yaptıkları bu mastürbasyonla saklamaya çalışan bir avuç acınası kenar süsü olmaktan öteye gidemediğini bildiğimden; boş işlerle uğraştığımın altını çizmekten hiç çekinmemişimdir. Hayatın zaten anlamsız olan boşluklarına bir de acı ekleyen her duygudan uzak; sadece çimenler ve ben. Saçlarım da uymuş onlara, rüzgârda aynı ritmi tutturmuş, sallanıyorlar işte. Telefon denilen ve artık bir tek totosundan duman çıkarma kabiliyeti eksik kalan garip şey kapalı, televizyonsa sesi kısılmış olarak, oturma odasındaki hayaletlere hitab ediyor. Biraz hareket olsun diye kapatamıyorum aptal kutusunu bir türlü... Yoksa siz, sadece ses olsun diye açık bırakanlardan mısınız? Ben de öyle olsaydım bile sesten yana bu kadın programları kuşağında pek şansım olacağını sanmıyorum.

Demirciköy'de hava yirmi santigrat derece. Şu son söylediğim cümlenin de kalıbına sinir oluyorum: Neden derece önce söylenmez ki? Her neyse... Bunun üzerinde uzun uzadıya düşünüp bir sonuca varamadığım bir boş zamanımı hatırlayıverdim. Bir daha iştigaline lüzum yok kuzum. O değil de, aşk her şeyi affeder mi? Nereden mi çıktı? Çok açık: Aldatan bir eşin tipik hareketlerini görüyorum karşı komşumuzda. Nedense taktım kafaya. Arabayla iki kişi gelip garajda indirmeler, eşi tatildeyken eve uğramamalar, hizmetçiyle samimi pozlar falan... Bana ne canım. Kafamı çevirip yine çimenlere dalayım. Bak; bir kaldırdım kafayı, hemen tiksiniverdim hayattan yine! Çimen... Çimen... Hava yirmi dereceyken, çimenler daha bir yeşil oluyorlar. Yazın kuruluğu bastırınca pek havaları kalmıyor; soluveriyor klorofilleri. Kahretsin ya, bu adam yine dikkatimi çekmeyi başardı. Hayır, erkeklere ilgi duymaya falan başlamadım; hareketleri bir görseniz, ne demek istediğimi anlardınız. Adam yazın sıcağında, yanındaki hanımın başına güneş geçmesin diye olacak, şemsiye açtı! Öyle güneş şemsiyesi falan da değil; bildiğin, açılınca "fşırdak" sesi çıkartan yağmur şemsiyesi. Seslice öksürüverdim, adımlarını hızlandırdı. Salak gibi uğraşıyorum işte. Köy kahvesinde en ayakaltı masaya oturmuş, ona buna laf atan köy delisinden farksızım. Çok rahatsız oldum bu düşünceyle.

Bizim sitenin yavşak kedisi geldi yemek dilenmeye başladı. Yavşak dediğime bakmayın, pek bir sosyetiktir kendisi. Gerçi yavşak olmayan sosyete mi kaldı... Ne dedim lan ben?! "Nerde o eski sosyete" deseydim bir de, tam olacaktı. Saçmalıyorum muntazaman. Neyse işte, diyeceğim, yemek seçer bu kedi. Viskısı koymadın mı önüne, burun kıvırıverir. Ciğer bile yemez bu mutant. Viskıs da viskıs (haa, evet, whiskas... kapa çeneni). Ne koyuyorlarsa içine bu meredin. Mahallede becermedik dişi kedi de bırakmadı, 100 çocuğu var. Viagra gibi bir etkisi olmasından kıllanıyorum.

O kadar boş kalmışım ki, facebook'ta bile mesaj atmadık kimse kalmamış. O telefon işlevini sekseninci sırada bırakmış meredi kapayabildiğim kadar kolay bırakamıyorum bunu. Neden, bilmiyorum. Tanımadığım veya az samimi olduğum insanlarla muhabbet etmeye bayılıyorum ya, ondan herhalde. Bir kırk kişiye daha mesaj attım yaklaşık, onundan da cevap gelmiş:


Fena değil... Onlara cevap yazarken zaten zaman akıverir. Bir saat sonra da evden çıkarım herhalde, Çamyuva'ya gitmek üzere. Sekiz gün sonra bitecek bir rüyaya dalıveriyoruz.

20 Haziran 2007 Çarşamba

Arada Uykumu Bile Aldım

Sınavlar biteli oldu bayağı; notlar bile açıklandı. Sınavına son anda girdiğim Game Theory dışında hepsi A'dan B eksiye kadar bi aralıkta toplanmış durumda... daha ne isteyebilirim ki? Aslında pek çok şey isteyebilirim ama sanırım şimdilik sadece bir şey daha istemekle yetineceğim: Yeni bir bilgisayar almak için yeterli parayı çabucak toplamak! Başardığımda, dünyada benden mutlu sadece bir insan kalacak (Bakınız, hâlâ pay bırakıyorum). Bu arada şehirdeki hava sıcaklığı otuzun üzerindedir herhalde, çünkü serinliğiyle ünlü köyümüzde bile klima çeyrek gün mesai yapmak zorunda kalıyor. Yazı yazma hevesim de sıcakta erimeden devam edeyim.

Geçen Cumartesi kim geldi bilin bakalım? Odtü'lü eski inek, yeni tembel öğrencimiz Hakan, biz ona gitmeyince, İstanbul'a gelivermiş. Aynı günün akşamüstü için Gülşah'a söz vermiştim ama sabahım boştu ve eski bir dost ile Tophane'de nargile içmek için her zaman vakit vardır. Önce Beşiktaş'ta buluşup, Şampiyon'a attık kendimizi. Ben deli gibi yersek gelecek hesabın ne kadar olabileceğini düşünedurayım, Hakan yarım ekmeği bile bitiremeyerek beni dumur etti. Günde dört ekmek yeme potansiyeli olan adam nasıl olur da o ekmek parçasını midesine kabul edemezdi? Bu ilginç durumu diğerlerine anlatmak için sabırsızlandım durdum. Biraz oyalandıktan sonra Tophane'ye yollandık ve günün büyük bir kısmını tavla oynayarak geçirdik. Tavlada yenildim ama intikamım acı olacaktı. Yüzlerce defa sallanan zarlar ve içilen çaylardan sonra Taksim'e yalnız yollandım. Arada hakan Adeks'e takılsa da sonradan Gülşahla bana katıldı ve beraber yemek yedik. Hakanla yine yalnız kalınca tam eve yollanıyorduk ki, Taksim meydanının ortasında kurulmuş mini golf platformuna takılıverdik. Aslında benim küçük çocuk ısrarıyla Hakan'ı ikna ettiğim de bir gerçek. Onun takılacağı yoktu yani... Zorlu sahalarda (!) yaşanan büyük çekişmenin ardından parkurları bir eksik vuruşla tamamlayan bendeniz, bu büyük galibiyetin coşkusu ve tavlada yenilmiş olmanın ezikliğiyle, golf sopasını Hakan'ın kol altına sıkıştırdım.

Ertesi gün Eray'ı da yanımıza alıp, Taytay'ı gurbete gitmeden önce son bir defa görüp, Evren'in yanına İzmit'e yollandık. Orada yaptıklarımızın bir özetini çıkarmaya çalışsam, boşa çaba olacağından; birer şişe votka ve rakıyla arkadaşlarının evine giden bir grup genç olduğumuzu not etmekle yetiniyorum.

Eve geri döndüm ve şimdi de tatil hazırlıklarının bitimiyle yola çıkmak arasındaki iğrenç boş zamanı yaşıyorum. Belki de yazı yazarak bu boşluğu doldurmak en iyisi oluyor. En azından, yazın ne yaptığımı soranlara verecek uzun bir cevabım hazır oluyor. Çamyuva'da geçecek bir haftanın sonunda da bir iki rotaract hadisesi dışında beni monoton bir çalışma hayatı bekliyor. Hiç bitmese şu bir hafta bari... Eğer bilgisayar almayı başarırsam, muhtemelen biraz da olsa neşelenirim ama düşündükçe de sıkılıyorum şu üç ayı.

7 Haziran 2007 Perşembe

Ne Yaptığımın Farkında Değilim Sanırım (!)

Haziran'ın ilk gününden bu yana neler olup bittiğini kendim bile çözememişken anlatmaya çalışmak boşa çaba gibi gözüküyor ama bu şansımı denemeyeceğim anlamına gelmiyor tabii. Gereksiz hayat kesidi tasvirime, 28 Mayıs günü girdiğim İstatistik sınavına çalışma şeklimi tarif ederek başlayabilirim. Ali'nin arka arkaya iki gün beni ziyaret etmesi ve toplamda 2 saatten az çalışabilmemiz, sınava olan muhteşem odaklanmamızı kanıtlar gibiydi. Saatlerce yapılan geyik muhabbeti, benim duygusal kırılganlığımın nadir görülen "aman n'olcek len"siz tedavisi ve arsızca anlatılan lise anılarından sonra çalışmaya pek zaman kalmıyor tabii. İstatistik sınavından 70 bekliyor olmamsa, fazla kafaya takılmayan sınavların daha başarılı geçeceğine yönelik iddialarıma bir kanıt olarak görülebilir.

Bu dönem çok acayip başlamıştı zaten. Benim aniden hortlayan kalp sancım, aniden yıkılan arkadaşlıklarım ve yine ani gelen yeniden yapılanma... Aniden sardığımız bilardo tutkusu, aniden fark ettiğim saçmalama kabiliyetim, yolda aniden önüme çıkan inek (lan?!), aniden biten haftalar, aniden sevmeye başladığım dersler ve hiç sevemeyeceğimi aniden fark ettiklerim vesaire. Sıradan bir bitiş de beklemiyordum yani. Aniden bitiverdi şerefsiz, beni yanıltmayarak. Muhtemelen yaz boyu göremeyeceğim bir çok insana son bir selamı göndermeden, paso başvurumu İETT'ye göndermeyi unutan öğrenci işlerine sitem etmeden, iki senedir söylemek isteyip de söyleyemediklerimi fışkırtmadan, eski binanın güzel manzaralı balkonuna çıkamadan, kantinden üç kutu sakız bile alamadan, ec 212 sınıfında oturan afet ile muhabbeti kuramadan (en çok da buna yanarım), sınıfın camından bir kağıt uçak bile fırlatamadan bitti bir dönem daha. Duyan da mezun oluyorum sanar; benimkisi sürekli yaşanan bir yapamamışlık ezikliği, yapma şansım sürse bile içimde hep olan. Kim bilir, mezun olurken ne hâl alacak? Ben de şimdi uzun uzun, geçen dönemi anlattım da bir türlü bağlayamadım istediğim yere. Zamanın bu ani akışı yanında ders çalışmak da mümkün olmadı; budur demek istediğim. İstatistik sınavına sadece iki saat çalışabildiğimi söylemiştim. Benzer bir sonuç, farklı bir şekilde Auditing ve Game Theory derslerinde de yaşandı.

Auditing sınavına çalışmaya hiç hevesim yoktu. Cumartesi sabahının dokuzuna konmuş bir sınava çalışmayı son güne, yani Cuma'ya uygun görmüş olmam da bu sebeptendi, muhtemelen. Doğal olarak, bu son günde, oturup film ve dizi izlemekten başka bir şey yapmadım. Kendimi eve hapsetmiş, zaman geçirmeye çalışıyordum. Bir ara film izlemeye ara verip de saate baktığımda, yapacak önemli bir işim daha olduğunu hatırladım ve hemen Zeynep'i aradım. Auditing dersini beraber alıyorduk ve ara sınavdan sonra dersine bile girmediğim için, hangi konulardan sorumlu olduğumuzu bilmem gerekiyordu. Zeynep bana konuları mesaj attığında her şey tamamdı; küçük bir ayrıntı dışında: Bende o konuları kapsayan not yoktu ve işin kötüsü bunu gecenin on bir buçuğuna kadar fark etmedim. O saatte ders çalışma şevkimi zar zor toparlamış hâlde masa başına geçip de bendeki notların eksik olduğunu anlamak, çok moral bozucuydu. Sınava girip girmemek arasında bir git-gel yaşadıktan sonra saatimi sabahın yedisine kurup, kafamı yastığa koydum. Ertesi sabah ben erkenden okulda ve çalışmaya hazırdım ama bir şey hâlâ eksikti: O saatte fotokopiciler kapalı olduğu için, not falan alamadım. Umutla birinin gelmesini beklerken, Zeynep'i aramak aklıma geldi. Servise yeni bindiğini ve tam sınav saatinde okulda olabileceğini öğrendikten sonra, hafifçe yutkunup, kantindeki bekleyişime devam ettim. Az sonra, kantinde İrem ile karşılaşınca nasıl sevindim bilemezsiniz. Onun elinden notları kapıp, sınavda çıkması daha muhtemel gözüken belli başlı yerlerin biraz üzerinden geçtim ve on beş dakika içerisinde sınava hazırlandım. Sınavın bok gibi geçtiğini söylememe gerek var mı, bilmiyorum. saat üçteki sınavıma da girip asık suratla evime yollansam da üzüntüm, eve gittikten sonraki dakikalar içinde yok oldu.

Salı günü de bir sınavım vardı. Cumartesi günkü olaydan ders almadığım için, çalışmayı saat üçte olduğunu sandığım sınav için, sınav gününe bırakmıştım. Son gün Demirciköy'de keyif çatıp, Salı günü sabahtan okula gidip, konuları tekrar edebilirdim. Aptallık en büyük günahtır ya, dalgınlık da ondan sonra gelse gerek. Sınav üçte falan değil, sabahın dokuzundaymış. Ben saat dokuza beş kala aheste aheste Dördüncü Levent tarafında seyir etmekteyken, Tarık'ın arayıp, "Nerdesin olm ya sınav başlayacak seni bekliyoruz" demesiyle başımdan aşağı plazma (maddenin dördüncü hâli) halinde sular döküldü. Okula ulaşmnak için beş dakikam vardı. Salı sabahının trafiğinde, beş dakika içinde Dördüncü Levent'ten Kuştepe'ye gidip arabamı park ettim ve dokuzu iki geçe sınıfın kapısındaydım. Hoca tek söz etmeden kağıdımı verdi ve ben de bir sınava daha çalışmadan giriyor olmanın dayanılmaz hafifliğiyle, sorulara yöneldim. Girdiğim bir iki ders beni kurtarmış olsa da, pek de yüksek bir puan alabileceğimi söyleyemem tabii ki.

Çarşamba, Perşembe ve Cuma, sosyal hayatıma ve dinlenmeye ayırdığım günlerdi. Saçma sapan işler yapmadım da değil hani. Mesela, dün (perşembe) oturup üç saatte k'nex kullanarak bir kule inşa ettim. Legolarla ve uzaktan kumandalı arabamla da oynadım. Bütün bu apaçiliğin sebebi, yaşımızın ilerlemesiyle ortalıktan kaybolan bütün oyuncaklarımın bir kutu içerisinde aniden karşıma çıkmasıydı. Yaşımın getirdiği müthiş bilgilerle (!) k'nex tasarımlarıma çok yaratıcı detaylar ekledim. Kulemin pille çalışan bir asansörü bile oldu. Yakında fotoğrafını çeker, koyarım. O zamana kadar, pisa kulesinden daha sanatsal ve empire state'ten daha büyüleyici bir kule düşünerek idare edin (!).

Geldik bugüne... Cuma. Amaçsızca evde oturup, gece gideceğim eğlence için enerji depolarken, blog yazmak, kardeşimi okuldan almak ve kulüpten arkadaşlarımla yemeğe çıkmak gibi bir sürü gün içi iş ediniverdim; oysa söz vermiştim, bugün hiçbir şey yapmayacaktım. yarın da Fenerbahçe'nin kutlamaları falan derken yine ayakta kalırız. İşimiz kalıyor Pazar'a. O gün de rotaspor var. Hmm. Pazartesi? Ekonometri sınavına çalışmam lazım; salı da öyle. Çarşamba sınavdan sonra adalara gideceğiz belki. O gün de yatar. Ben ne zaman yatar? Sonra iki gün Kocaeli'ne gideceğim. Sonra 2 hafta Antalya tatili (!). On kat yorulup gelince de artık beni çim arasına koyarlar gübre olurum^^. Çabuk sevindim... kulübün devir teslim töreni, kulüp aktiviteleri ve kapanış bidibidileri var. Hmm...

1 Haziran 2007 Cuma

Bunlara da Bakın

New and Improved Stereotypes adlı blogda, insanların kafalarında hep varolan aptal önyargılar abartılarak, komik karikatürlerle süslenmiş.

Cats of the World'de ise, dünyanın değişik yerlerinden kedilerin fotoğrafları toplanmış.

Old Grandma Hardcore ise, oyun oynamayı çok seven bir anne annenin (!) maceralarını (!!) anlatıyor.

(18+ Rahatsız Edici İçerik) Hardley Surton; Woman with Wine, Babes with Books, Tea Birds ve Sleeping Cuties adlı dört ayrı blogda sırasıyla elinde şarap tutan, kitap okuyan, çay içen ve uyuyan kızların fotoğraflarını toplamış. Bazıları iğrenç bir görüntü oluştursa da, bu tür değişik bi çalışmaya yer ayırmadan geçemedim. Ayrıca burada da sanatçının (!) flickr fotoğrafları var. (Önemli: Bazı fotoğraflar rahatsız edici olabilir. Blogger'da rastgele gezinirken rastladığım bu çalışmaları gördükten sonra ruh halinizde oluşabilecek herhangi bir dalgalanma için sorumluluk kabul etmem)

Catcro ise, sizi güldürmesi muhtemel bir sürü kedi resmiyle dolu. Alt tarafta yer alan "older posts" tuşuyla daha önceki fotoğrafları da görebilirsiniz.

Mos Way Sunrise, gün doğumlarını sevenler için mükemmel bir arşiv.

Geekflat - geek tarzında dekore edilmiş bir dairenin fotoğrafları

Bunun benzeri listelerimi daha sonra sık sık göreceksiniz. Şimdilik yeter bu kadar...