12 Aralık 2007 Çarşamba

"Takmayacaksın, Tak-Açacaksın"*

Uykum açılsın diye kahve içip durmamın, evdeki su stoğumu tehdit etmeye başladığını farketmem moralimi bozamayacak! Uyumamakta ısrar ediyorum bu aralar. "Fight Club" adlı filmi yeni keşfetmiş bir ergen gibi geceleri ayrı bir hayatım olduğunu iddia etmeyeceğim tabii ama, dinlediğim müzikten, olaylara bakış açıma kadar her şey değişiveriyor on ikiden sonra. Saat ikiyi gösterene kadar deli gibi kodlarla boğuşup, harflerden hâlâ sıkılmamış olarak, üstüne bir de yarım saat kitap okuyabilen; sonrasındaysa delirip, "e" harfinin dişi mi yoksa erkek mi olduğunu uzun uzun düşünen ve bu konuda objektif olamayacağına karar verip, bir kahve daha almak üzere mutfağa giden bir adam. Bu saatte nereden su bulabilirim acaba? Kola içmeyi bir anda kestiğimden beri başa çıkamadığım kafein bağımlılığı, hayatı zorlaştıracak noktaya ulaştı galiba. Anlaşılan, Türk Diplomatın Kızının anılarını okumayı bitiremeyeceğim, bu gece de. Müjde Ar'ı ve saçma gazoz kapağı mecazını (şimdi yaptığım gibi) küçük çaplı ve korkak görmenize neden olabilecek kadar göze çarpan, ve detaylarıyla yazılsa, bırakın tek romanı, düzinesinin bile kapsayamayacağı kadar fazla kaçamak hikâyesini (hayat tecrübesini?) toplamış Selin "ablamız". Ülkemizde, biz erkeklerin çapkınlık adı altında rahatça yaptığı ama yapmaya yeltenen kadınların en iyi ihtimalle hafif meşrep olarak küçümsendiği gönül eğlencelerini böylesine cesur anlatmayı nasıl başarmış; hayret ettim. Kitabı satın aldığım D&R mağazasında, kitabın kapağını bile görmeyenlerce yapılan çarpıtılmış dedikodulara maruz kaldığını düşündüğüm kasadaki bayan, kitabı gördükten sonra yüzüme hiç bakmadı; mazur görmek lazım, belki de. Bana bakış açısına katlanmayı da göze alamam gerçi. Nitekim, bu ülkede cinselliğin bir tabu olarak görülmemesini isteyenlere, eğer erkekse "abaza" veya "eşcinsel", kadınsa da "azgın" veya "kaşar" gözüyle bakılıyor ki, öyle olsalar bile bize ne; o da ayrı ve derin bir konu. Bu konuda söyleyecek çok sözü olanlara susmayı öğrettiler ve çoğunluk kaldıkları sürece kendilerini güvende hissedecekler. Bu noktada, "hangi çoğunluk" demek gerekiyor tabii. Ordusunun yarısı karşı tarafa geçen Osmanlı komutanı gibi kalmaya mahkumlar bence. Susup, bildiğimizi ve düşündüğümüzü söylememeyi bir bok sanıyoruz ya; bu salak içgüdünün yarattığı iletişim eksikliğiyle herhangi bir çoğunluktan bahsetmek, kökten yanlış. Gümüş sözlerin diyarında, sükûtun vaadlerine kanıp, altın arıyor millet.

*Grup Vitamin'den alıntı

Hiç yorum yok: